Alaçatı’daki Salyangoz: L’Escargot Restaurant


Boş bir zamanınızda sokakları arşınlarken sizi bulan yağmur keyiflidir

Alaçatı’daki Salyangoz: L’Escargot Restaurant

Boş bir zamanınızda, sokakları arşınlarken sizi bulan yağmur keyiflidir...

Tabii eğer ıslanma kaygınız yoksa!

Elleriniz cebinize doğru giderken, adımlarınız yavaşlar, damlaların sesiyle yüzünüze yerleşen gülümseme eşliğinde, acele etmeden, sessiz sakin bir mutlulukla yol alırsınız...

Yağmurlu havaları tadını sizin gibi çıkaran bir başka keyfine düşkün de salyangozdur. Ve o ıslak sokaklar haricinde bu sakin sürüngeni çokça görebileceğiniz diğer mekân ise mutfaklardır.

Oldukça genç bir yaşta tahta çıkan 14. Louis’nin ihtimamıyla temeli atılmış olan Fransız mutfağının demirbaşlarından olan salyangoz, genellikle gecede perdeyi açan başlangıç yemeği olarak anılır.

Bu yemeğin Fransız pasaportlusu diyebileceğimiz “l’escargot”, çoğu kişiye tek başına anlam ifade etmezken; o meşhur bol tereyağlı, maydanozlu ve sarımsaklı sosuna büründüğünde çabucak ağzı sulandırmaya yeter.

Alaçatı’da şef Yılmaz Öztürk’ün adını verdiği L’Escargot Restaurant da, açıldığından bu yana Çeşme’de salyangoz dendiğinde akla gelen yerlerden biri.

İyi, Temiz ve Adil Yemek

2012 yılının Nisan ayında açılan L’Escargot, Öztürk çiftin “iyi, temiz ve adil yemek” konusundaki inancını, Ege toprağında kendi yetiştirdikleri ya da yine yerel üreticilerden tedarik ettikleri malzemelerle misafirlerine sunduğu hoş bir Alaçatı restoranı.

2007 yılında Nars Ilıca’da tanışmış olduğum şef Yılmaz Öztürk; Four Seasons, Mövenpick Hotel ve Kayra Wine Academy’de de görev almış genç bir yetenek. 2004’te Chaîne des Rôtisseurs’den almış olduğu bir de gümüş madalyası var. Kendini daha da geliştirmesini umduğum, beklentilerimi sürdürdüğüm bir şef... Hele ki şimdi, Singapur’da çok sevdiğim ve sık sık gittiğim “Andre Restaurant”tan transfer ettikleri Alican Saygın’la, daha iyi işler çıkaracaklarını düşünüyorum.

Asırlık taş evlerin arasında kendine yer bulmuş restoranında art deco esintileri göze çarpıyor. İç bölüm  büyük mobilyalar, şamdanlar ve sıcak renklerin birleşimiyle oldukça samimi bir şekilde sizi karşılarken, duvarındaki salyangoz figürleri ve açık renk masalarıyla bahçe kısmı daha sade bir görüntü çiziyor.

Önceden de tanıyıp beğendiğim Yılmaz Şef kendi restoranına geçince, açıldığı dönem oldukça desteklediğim restorana, uzun bir süre gitmeme kararı almıştım. Denemek üzere tekrar ziyaret ettiğimde bir hayli kalabalıklaşmış bulduğum sokağın negatif etkileri ne yazık ki L’Escargot’ya da yansımıştı. Nitekim sağdan soldan gelen kalitesiz müzik seslerinin yaratmış olduğu keyifsiz bir ortamda yemek yemek beni çok üzdü.

Restoran a la carte menüsü haricinde buradan seçmeler bulabileceğiniz bir tadım menüsüne (155 TL) de sahip. Yanında da menüye eşlik eden, tümü yerel üreticiden seçilmiş 5 kadeh şarap (95 TL) mevcut.

Gece lavanta füme tereyağı ve ekşi maya ekmeği ile klasik bir açılışın ardından pazı kökü ile başlıyor. Üzerinde limon otu sirkesi olan damak hoşluğu, Alaçatı’ya gayet uyan, hoş bir giriş. Ancak tuza karşı şahsi hassasiyetim dolayısıyla, bu tadımı biraz fazla tuzlu buluyorum.

Yeşil domates çorbası, füme yoğurt da içeren harika bir soğuk çorba. Bu ferahlatıcı lezzet,  gaspaccio’yu seven ve iyi yapan Yılmaz Şef’in kanımca hazırladığı en başarılı gaspaccio idi.

Salatalık dilimlerinin ardına saklanmış çiğ karidesler, lezzet dengesi ve ferahlığıyla yine menünün  mevsimine uygun elemanlarından biri.

Bir sonraki yemek, tahta kaşıklar üstünde, hoş bir sunumla masamıza gelen füme balık. Üzerindeki közlenmiş kırmızı biber sorbet’sinin iyi bir yandaş olduğu balıkta, görüntü ve lezzet oranı yerinde.

Sakatat, her yerde belirttiğim gibi, çok sevdiğim bir lezzet. Buna rağmen o gece tacos ve özel bir jel tabakası ile kaplı olarak masamıza gelen kuzu kelle söğüşü, daha lezzetli ve yalın bir sunumla tercih ederdim.

Başlangıçlar içerisindeki son tercihimiz kuru et; arapsaçı sosu, pesto, tahinli ezme ve bitter çikolata ile iddialı bir tabak. Lezzetini yerinde bulduğum yemek için tek önerim, oradaki bir menü için bu porsiyonun bir parça küçük tutulabileceği yönünde.

Restorana ismini veren salyangoz ise bir hayli yağlı olduğundan, salyangozun o kendine has lezzetini alamıyoruz ve ne yazık ki gecede menüdeki en zayıf halka olarak aklımızda yer ediyor.

O gün mezattan gelen sürpriz kırlangıç balığı. Tandır şeklinde pişirilen lahana yaprağı, deniz börülcesinin üzerine çektirilmiş balık suyu ve kırlangıç, gerek menüdeki sırası, gerekse de lezzeti bakımından geçer not alabilecek bir seçenek.

Gecenin 1 numarası olan mantı, 7 saat pişirilmiş, tandır şeklindeki dana kuyruğu ile doldurulmuş. Tarçınlı mantı yaprağı ile sarılan parça, ardından yoğurt ve tatlı biber yağı ile buluşmuş. Çok severek yediğim bu yaratıcı yorum, denemeniz gereken bir lezzet.

Tavuk ciğeri brulée ve tavuk kalbi, hoş bir şekilde sunulan diğer bir yemek. Lolipop biçiminde gelen but, mısır ve vanilya ile tatlandırılmış. Başarılı bir servis olsa da yine gerek menüye, gerekse de Alaçatı’nın o taze yeşilliklerle dolu atmosferine ağır kaçan elemanlardan biri.

Bunu izleyen son yemeğimiz; portakal ve havuç püresinin yanı sıra, ufakcık bir arpacık soğan içerisindeki arı poleni ile servis edilen bir küşleme.

L’Escargot’nun tatlı finalinde ise ağzımıza güzel bir ferahlık veren, vişne soslu ve çikolatalı sütlaç dondurma;  kekik, rezene ve zeytin peltesi de içeren naneli Çeşme limonu ile armut, pancar bezesi ve çilekli dondurma ile zenginleştirilen güllü çikolata tabağı yer alıyor.

Daha Yerel, Daha Samimi

L’Escargot Restaurant’a uzun bir aradan sonra yapmış olduğum bu ziyarette, yemekler lezzeti kabul edilebilir olsa da, geçen süre zarfında restoranın beklentilerimi karşılayacak, kendini belli edecek ve öne çıkaracak bir gelişme kaydettiğini gözlemleyemedim.

Yılmaz Şef beklentilerimin yüksek olduğu genç bir arkadaşımız. Ancak daha önce de sitede yer verdiğim Alancha’nın şefi sevgili Kemal ile dikkatlerini çekmek istediğim iki nokta var:

Birincisi; titizlikle yerele yönelmeye çalıştıkları restoranlarının menüsünde, Alaçatı’nın havasına ve mutfağına uymayan ve kimilerine ağır kaçabilecek tatlara yer vermeleri. Çoğunlukla ot, sebze ve et destekli deniz mahsülleri yerine; Alaçatı sıcağında foie gras, tavuk ciğeri ve bunun gibi ağır, kremalı yemekler yemek -her ne kadar başarılı olsalar da- hem benim mantığıma hem de Alaçatı’mızın ot ve deniz mahsülü ağırlıklı yapısına uymuyor diye düşünüyorum.

İkincisi ise; gecenin sonunda misafirlerle bire bir sohbet edip aslında çok değerli olabilecek yorumlara fazla zaman ayırmamaları. Şeflerin kendi arasındaki mevcut kopuk iletişiminin zaten büyük bir sorun olduğu ülkemizde, bir de konukların fikirlerine sırt çevirmek, restoranı daha iyiye taşıyabilecek eleştirilere de sırt çevirmek anlamına gelir.

Potansiyelini bildiğim Yılmaz Şef ve L’Escargot’nun gelişimini daha hızlı ve güçlü bir şekilde görmeyi umuyorum...

Ağız tadınız ve keyfiniz bol olsun...

 

L’Escargot Restaurant Alaçatı

 

www.lescargot.com.tr

 

3000. Sk, 35937 Çeşme

Türkiye

+90 232 716 67 00

 

 


Bu Yazıyı Paylaş


İlginizi Çekebilir


Fauna: Türkiye’de Yediğim En İyi Makarna

Fauna, son dönem lezzet düşkünlerinin kadrajına sıklıkla takılan bir İtalyan. Böyle dediğime bakıp da aklınıza popüler ve ağdalı bir İtalyan restoranı getirmeyin. Zira şef İbrahim Tuna’nın derdi ünlenmek değil, üretmek…

Çeşme’de Leziz Bir Söğüş Molası: Söğüşçüm

İzmir'in klâsik sokak yemeklerinde başı çeken söğüş, yemek için zaman tanımayan tatlardan biri...