Şık atmosferine rağmen misafirlere sunulan ev sıcaklığı
Palmiyeleri, çarşısı ve sahiliyle hafif bir İzmir kokusu aldığım Nice, uzun yılar Fransız Rivierasına uğramama rağmen Cannes, Monte Carlo ve St.Tropez’in gölgesinde kalan, bu yüzden de daha önce hiç kalmadığım bir şehirdi.
Sokaklarında mutlu insanlar görebileceğiniz kentin öne çıkan özelliği, merkezinde yabancıların da cazibesine kapıldığı tam 15 plaj bulunması. Yani öğle tatilinde denize girip işine dönen rahat yerlilere rastlamanız mümkün. Ufak, sakin, renkli bir tatil yöresi gibi görünse de Nice Fransa’nın en büyük 5. şehri. Düz bir coğrafyaya sahip kentin tren istasyonundan başlayıp denize doğru uzanan yolu, yürüyerek gezmeyi sevenler için oldukça keyifli bir rota.
Liman yakınlarında keşfettiğimiz restoranlardan biri olan Jan, 2013 yılında bir motorsiklet mağazasından dönüştürülmüş. Petrol mavisi duvarları süsleyen altın çerçeveli yağlı boya tablolar, zarif ahşap sandalyeleri aydınlatan şamdanlar ile gözümüzü okşayan mekanda yalnızca 7-8 masa bulunuyor.
Restoranın Executive Chef’i Jan Hendrik Güney Afrika asıllı bir sanatçı. Sanatçı diyorum, zira kısa bir zamanda köklerini Fransız misafirlerin damağına göre modifiye etmeyi çok iyi başarmış. Tamamı Fransız olan servis ekibinin yanında, mutfakta başka Güney Afrikalı şeflere de rastlamak mümkün. Geçtiğimiz yıl ziyaret edip son derece memnun kaldığım, Stellenbosch’un ünlü bağ evi Delaire Graff’tan transfer olan Head Chef Kevin Grobler, kuşkusuz bu iki sentezin en büyük destekçisi.
Bu sene ilk Michelin yıldızlarına kavuşan genç ve yetenekli kafadarların mutfağından dört ana yemeğin sunulduğu “Marché” (144€) adlı bir menü çıkıyor. Biz dışardan birkaç ekleme yaparak kişisel bir menü oluşturmayı tercih ettik.
Ekmeğini kendi yapan restoranlara her daim saygı duymuşumdur. Menü öncesi misafiri oyalama görevini üstlenen ekmek ve tereyağ sunumu da benim için başlı başına bir değerlendirme noktasıdır. Bu yüzden Jan’da karşımıza çıkan anasonlu ve tahıllı ekmekler çeşit çeşit tereyağ ile el ele verip hem estetik, hem de lezzetli bir açılış yapmış oldu.
Menüde kalıpların dışına çıkan ilk ana yemek ton balığı idi. Nitekim rafine bir restoranda yemek sonu petit four esnasında sunulacak kadar şık bir meyve tabağıyla karşılaştık. “Sıralamada bir hata mı var?” diye düşünürken kavun sorbet, noble üzümü, kişniş ve karamelize limon suyunun arasından göz kırpan ton balığı tartarı fark ettik. Fikir olarak absürd gelse de, zorlama bir yaratıcılığa mahal vermeden damağımı şaşırtmayı başaran bu kombinasyon, gayet hoş bir tat bıraktı.
Arpa, hardal ve kabak üçlemesiyle sunulan yer elmasının ardından başlayan et yemekleri resitalinde vanilyalı köpük kremanın ve bademin çok yakıştığı karides ve tam kararında pişirilmiş ördek göğsü tam not alırken, fasulye ve enginar ile desteklenmiş levreğin lezzetini açıkçası biraz zayıf buldum.
Tatlı menüsündeki çilek, salatalık, avokado ve fesleğenin ferahlatıcı uyumunu seçtik. Perdeyi ise nefis bir Fransız cognac’ı ve espresso macchiato’nun eşlik ettiği fotoğraftaki şık petit four sunumuyla kapatmış olduk.
Şehrin renkli havasını iki ayrı kültürle tabağımıza taşıması, şık atmosferine rağmen misafirlerine adeta ev sıcaklığı hissettirmesi Jan’ı, Nice’e gidecek dostlar için ilk tavsiyelerimden biri yapmaya yetti...
Ağız tadınız ve keyfiniz bol olsun...
JAN Restaurant
12 Rue Lascaris, 06300 Nice
FRANSA
+33 4 97 19 32 23
Bu Yazıyı Paylaş
Epicure Restaurant, Paris'in tadını güzel havalarda çıkarmak isteyenler için hem göze hem damağa hitap edecek nefis bir seçenek.
Menüden yiyeceğinizi hangi trüfle süslemek istediğinizi seçebiliyorsunuz